Bu aralar üzerimde sanki dünyanın yükü sıkıntısı varmış gibi keyifsiz başlıyorum yazıma.
Benim gibi ülkesini gönülden seven derdiyle dertlenen başarılarıyla sevinen birçok ülke evladı olduğunu da biliyorum.
Ama yine biliyor ve üzülerek görüyorum ki bir o kadar da vur patlasın çay oynasın gibisinden kişiler de mevcut.
Hani meclise ABD bayrağı çekseler hükümet düştü diye caddelerde sevinç turlarına çıkacaklar, abartı gibi geliyor bazılarınıza ama maalesef gerçek te bu.
Böyle zamanlarda kendi kendime konuşmaktansa aptal aptal sırıtacağım biri olmalı diyorum karşımda, bazen karşımdakiyle gerçekten aynı dili değil de farklı lisans mı konuşuyoruz diye soruyorum kendime.
Hz. Mevlana’nın bir sözü hemen aklıma geliyor. Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir.
Ülkemizin içinde bulunduğu sorun yumağı başka bir ülkenin başında olsa tabir yerinde olur mu bilmem olgunlaşmış karpuz misali değil bıçak, kürdan saplasan parça pinçik oluverir, dağılır gider.
Ama dedim ya bazen aynı dili konuştuğumu zannettiğim kişiler ile bir türlü aynı duyguları yaşayamıyorum birden üzerime çöken ağırlığın altında karamsarlık ağır basıyor konuşmak, yazmak nafile beyhude bir çırpınış gibi geliyor.
Sosyal medya ve görsel basınında yazılan, konuşulan yorumlara baktığımda ülke olarak bu denli sıkıntılı bir süreçte dahi hala ahlaksızca siyaset yapmanın peşinde olan yandaş ve ayrılıkçı fikir fakirlerini görüp izledikçe kendime soruyorum bizler şimdi olmazsa ne zaman birlik beraberlik duygusunu yaşayacağız?
Ne bir menfaat, ne de bir çıkar peşinde olmadan sadece ve sadece vatan sevgisiyle insanlık hamuru ile yoğrulanlar da var elbette, düşüncelerinde, vicdanlarında vatanını yalnız bırakamaz, saf bir bağlılık bu.
Anladım ki biz susarsak, onlar haykıracak, bizler görmezden gelirsek kuytu yerlerde mazlumlar ağlayacak, bizler sesimizi yükseltmezsek birileri gizli kapıların ardında yandaşlarına çıkar sağlayacak daha da yetmedi rahat bir yaşam uğruna ülkesini çekinmeden satacak.
Hz. Ali’nin de buyurduğu gibi “ Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz” üzerimdeki yük ne kadar ağır karşımdaki vurdumduymazlar ne kadar kör ve sağır da olsalar da mücadeleyi son nefesime kadar yapmaya bu satırları yazarken kendi kendimi ikna etmiş oldum.
****
Dünyanın Corana ile yatıp kalktığı bu sıralar, ülkemizdeki gündem bir hayli yoğun ve karışık bir hal almış görünüyor.
Özellikle dış politikada doğu Akdeniz, Libya meseleleri artık tam anlamıyla gündemden düşmemekte komşumuz Yunanistan üzerinden üzerimize adeta operasyon çekilmektedir.
Ayasofya’nın müzeden camiye çevrilmesi ile batının şiddetini artırarak bizleri hedef tahtasına koymaları kimse tarafından beklenilmeyen bir gelişme değil elbette.
Nereden görmek isterseniz oradan bakalım lakin bu topraklar üzerine vatan diye yerleştiğimizden bu yana geçen bin yıla yakın süre boyunca ne biz nede atalarımız uzun yıllar boyu huzur içerisinde yaşama şansımızın olmadığını artık çok net görülmektedir.
Çocuklarımıza bu vatan topraklarında daha yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorsak bazı zorlukları şimdiden göze almamız gerekmez mi?
Ülkeyi darbe ve müstemleke şartlarıyla ele geçiremeyeceğini anlayanlar tekrar tekrar oyun kurmaya devam ediyorlar ve bundan güçleri olduğu sürece de vazgeçmeyecekleri bir gerçek.
Keşke ben yanılıyor olsam ama batı ve yandaşların özellikle İslam’dan ve Türklerden nefret ettikleri tarihi bir gerçektir, daha dün Avrupa’nın göbeğinde sadece ve sadece Müslüman oldukları için Bosna-Hersek’te yaşattıkları soykırımı unutmak mümkün mü?
O vahşeti,
UNUTURSAK KALBİMİZ KURUSUN.
****
Biliyoruz ki;
Dünyada ve yakın coğrafyamız da süregelen savaşlarda milyonlarca insan öldü, kalanlar zorunlu göçe zorlandı, göç yollarında hayatlarını kaybetti, ülkesinde kalabilenler de en kötü koşullarda yaşam mücadelesi vermektedir.
Dileğim ve istediğim son eylem türü bir savaşın içerisinde olmamızdır.
Bence de barış her şart altında sonuna kadar zorlanmalıdır.
Mutlaka barışın pazarlıkları bizlerin bilmediği kapalı kapılar ardında zorlu bir mücadele içerisinde yapılmaktadır.
Masa başında yapılan müzakerelerde istediğini alabilmek için mutlaka sahadaki gücünüz kadar içerideki halkın desteği de çok ama çok değerlidir.
Bize düşen bu hassas dönemde ülke olarak özellikle dış politikada sahte muhalefetcilik oynama lüksümüzün olmadığı anlamak, anlatmak ardından daha da güçlü kenetlenmektir.
Bu haftaki yazıma cennet mekân ikinci Sultan Abdülhamit hanın güzel sözü ile nokta koymak gerekirse,
Birlik ve beraberlik kuvvet,
Ayrılıkta ise sıkıntı ve felaket vardır.
İnşallah bir sonraki yazım da sizlere güzel ve iç rahatlatan haberler vermek nasip olur.
Bin yıla yaklaşan vatan bildiğimiz topraklarımızda huzurlu bir hayat geçirmek arzusu ve dileğiyle.
Kalın sağlıcakla.