Ülkeler ve medeniyetler ekseri güç gösterilerini, tanıtımlarını büyük ihtişamlı semboller üzerinden yaparlar.
ABD: Özgürlük Anıtı
Çin: Çin seddi
İtalya: Kolezyum
Mısır: Piramitler
Fransa: Eyfel Kulesi
Say say bitmez,
Ama bizler cumhuriyet kurulduğundan bu yana en önemli sembollerimizden birini kendi ellerimizle kaybetmiştik,
Ayasofya sadece bir cami değildi anladığınız gibi, 1453 den 1934’e kadar da bu kadar basit görülmedi dünya tarafından.
O yıllarda anlamadık, belki de birbirimize anlatamadık.
1934 yılında üstelik Fatih Sultan Mehmet Han'ın savaş ganimeti olarak kazandığı tapulu malı olan İslam’ın simgesi hilafetin mührü Türklüğün güç göstergesi olan bu eser hiçbir geçerli sebebe dayandırılamadan müze oluveriyor.
Tabi bu kadar basit değildi her şey;
Süreç daha cumhuriyet kurulmadan işletilmeye başlandı.
1927-32 yılları arasında ABD’nin ilk Türkiye büyükelçisi olan Grew, 1919’da Paris Konferansı’nda ve ardından 1923’de Lozan Barış Konferansında ABD heyetinin başındaki isimdi.
1925 yılında Mustafa Kemal’le kameraların karşısına geçip Amerikan halkına Yeni Türkiye’yi anlatmışlardı. Thomas Whittemore ve ekibi çalışmalarına aylar sonra başlayabildi.
Birinci yıl, caminin dışındaki koridorlarda bulunan mozaikler ortaya çıkarıldı. Cami o sıralar hâlâ ibadete açıktı.
Bu bir süreçti son noktası da 24 Kasım 1934 bakanlar kurulu kararı oldu.
Bizim liberaller (Avrupalı yandaşlar) müzeye dönüştürülmesini hümanist bir yaklaşım ve dünya şehri olma yolunda bir adım safsataları ile kapatıyorlar.
Bizans hayranları ile kol kola girmişler duvarlara ‘Zulüm 1453 de başladı’ diye yazılar yazıyorlar.
İçimizdeki düşmanlar ortaya çıkmışlardır, güç göstermektedirler.
Unutulmamalıdır ki hiçbir Türk devletini dışımızdaki düşman yıkamamıştır buna güçleri yetmemiştir, içeride birlikteliğimize beraberliğimize her zamankinden de çok ihtiyacımız olduğu bir zamanı yaşıyoruz.
Ayasofya’nın tekrar cami olarak 24 Temmuz’da ibatede açılmasını siyasi tarafını bir kenara koyarak Türkiye’nin bundan sonra daha da sert rüzgârlara maruz kalacağı bir aşikâr.
Hep beraber ülkece güçlü olmak durumundayız.
Meydan okuma dalkavukların, korkakların ve yandaşların yapacağı bir yiğitlik değildir, içi boş meydan okumalar bu yolda gidenleri hüsrana, bozguna sevk eder.
Mücadele henüz bitmedi tam da bu andan itibaren başlamıştır.
Bu mücadelenin adını ve yönünü dikkatlice koymakta yarar var.
Ayasofya caminin ibatede açılmasını maç kazanma Vandallığıyla yaşamak
Ayasofya’nın ruhunu anlamamaktır.
Ayasofya artık bir sembolden daha fazlası oldu.
Belki de yeni bir başlangıç.
Ne dersiniz?